22 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / NİZÂMİYE MEDRESELERİ NEDEN KURULDU?
NİZÂMİYE MEDRESELERİ NEDEN KURULDU?

NİZÂMİYE MEDRESELERİ NEDEN KURULDU? AHMET AĞIRAKÇA

 

 

          İslam Tarihinin orta dönemlerinde ortaya çıkan bazı batıl inançların İslam dünyasında kötü bir akidenin yaygınlaştığı görülmüş ve buna önlem almak maksadıyla birçok çare aranmıştır. Bunların başında eğitim-öğretimin gelmesinden dolayı yeni bir eğitim kurumuna ihtiyaç duyulmuştu.  Selçuklu Devletinin güçlü veziri Nizâmülmülk’ün İslamî hamiyet ve gayretiyle böyle bir kurumun kurulması düşünülmüştü. Bu kurulacak ilim yuvalarında ümmetin Sünni inancını korumak maksadı güdüldüğü görülmektedir. Bu eğitim kurumlarının oluşmasına öncülük eden ve her türlü imkanını harcayan bir devlet adamının ismiyle anılmış olması tarihi bir hizmetin sonucudur Nizamiye Medreseleri…

Nizamiye Medreseleri devlete uzun yıllar hizmet eden vezir Nizamulmülk o dönemde İslam dünyasında tehlikeli boyutlara gelen Şii Batınî İsmailî inanç ve düşüncesinin kontrol altına alınıp ümmete sahih bir din ve doğru bir inanç öğretmek ve okutmak amacıyla kurulan medreselerdir.  Bir taraftan Horasan bölgesinde ortaya çıkan aşırı Şii gruplardan Pers milliyetçiliği hedefini güden Ziyarilerle Büveyhilerin, diğer taraftan da Mısır’da Şiî Fâtımîler’in ortaya çıkardıkları fitnelerle İslam’la ilgisi olmayan inançların önüne geçmek maksadıyla Kur’an ve Sünnetin sahih bilgilere dayalı olarak öğretilmesi amaçlanarak kurulan bu medreselerin İslam inancına katkıları büyük olmuştur.

Sünnî inancı koruyan Abbâsîler’i ve Selçuklular’ı yıpratmak amacıyla siyasî ve askerî faaliyetlerini sürdüren Büveyhilerin Bağdat istilası sonrasında yaptıkları tahribatlara karşı Ehl-i Sünnet inancı ve metodunu korumak ve ihtiyaç duyulan ilim ve devlet adamlarını ve devlet için ihtiyaç duyulan donanımlı, bilgi sahibi memurları yetiştirmek gayesiyle İslam ümmetinin hâkim olduğu toprakların önemli merkezlerinde bu medreselerin kurulması tarihi bir olaydır. İslami/Kur’an ve sünnet ilimlerinin yanında matematik ve mühendislik ilimlerini de okutmak ve ülkenin bilim ve teknik olarak gelişmesini sağlamak bu medreselerin kuruluş amaçları arasındaydı.

            Vezir Nizamülmülk devlet bütçesinin ülkenin her tarafına eşit olarak dağıtılmasını sağlamış, adaletsizlikleri kökünden kazımıştı. Bütün yöneticileri kılı kırk yararak denetler ve halktan yönetim hakkında bilgi alırdı.  Yapmış olduğu bütün reformlarda halkın yararını düşünmüş, halkın sırtında yük olan ve kendilerini yoran ağır vergileri kaldırmıştı. Nizamülmülk, devlet adamlığı yanı sıra aynı zamanda bir ilim adamı idi. Yazmış olduğu "Siyasetname" isimli eseri kendi alanında önemli bir eser olarak görülmüştür. Bu kitabında ülkenin her tarafında çeşitli yanlışlıkların olduğunu ancak hiç birisinin Bâtınîlik kadar tehlikeli olmayacağının bilinmesini dile getirmiş ve bu inancı ümmetin zihninden silmek ve Batınîliği geriletmek ve durdurmak için Nizamiye Medreseleri’ne ihtiyaç duymuştur.  Bu büyük devlet adamı ve mütefekkir şahsiyet Batıniler hakkında şöyle bir kanaatini sergilemiştir: "Onlar Müslüman olduklarını söylüyorlar ama gerçekte inançları sapık olan ve İslam’ın asıl düşmanı kimselerdir.”

Sultan Alparslan’dan bu konu ile ilgili izin alan, asaleti ve cömertliği ile ün salan vezir Nizâmülmülk onun devrinde ve daha sonra gelen hükümdar Melikşah zamanında Irak, Horasan, Mâverâünnehir, Suriye ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde medreselerin kurulması için büyük gayretler sarfetti. Bunların başında hilafet merkezi olan Bağdat Nizâmiye Medresesi’nin kurulması bu ümmetin eğitim-öğretim tarihinde önemli bir yer tutar.  Hz. Peygamber zamanında başlayan eğitim-öğretim ilk defa Mescid-i Nebevi çevresindeki Ashab-ı Suffa’nın eğitimiyle ilk adımını atmış daha sonraları ise yetişen büyük ilim adamları imamların çevresinde asırlar süren ilim yuvaları oluşturulmuştur. Nizamiye Medreseleri eğitim tarihimizin ilk sistemli lisans düzeyinde kurumlarıdır. Ancak yeni bir dönemin önemli bir başlangıcı ve eğitim tarihimizin yeni bir safhasıdır.

             Dünyada eşi benzeri olmayacak ve adını kıyamete kadar yaşatacak büyük bir medrese yaptırmaya karar veren Nizâmülmülk, Bağdat yöneticilerinden aynı zamanda bir ilim adamı olan Ebû Sa‘d el-Kāşî’yi medresenin kuruluşunu yönetmekle görevlendirdi. Ebû Sa‘d el-Kāşî medrese için Dicle Nehri’nin doğu yakasında uygun bir yer seçti. Medrese binası yapılırken çok yönlü düşünülmüştü. Medresenin binasının planı çizilirken hoca ve öğrencilere özgü odalar, gayet düzenli dershaneler, büyük ve ihtiyacı karşılayacak bir mescid, donanımlı bir kütüphane, gayet temiz ve güzel bir yatakhane, yemekhane, hamam gibi bölümlerden oluşan büyük bir yapıya sahip külliye olarak düşünülmüştür. Bu hedef aynen gerçekleştirilmiş ve İslam dünyasında ilk defa böyle bir yapıya sahip bir kurum ortaya çıkarılmıştır.

Nizâmülmülk binanın her türlü gider ve masrafını karşılamış ama bu şanlı tarihi Bağdat Nizâmiye Medresesi’nin açılış törenine katılamamıştı. Açılış töreni için görevlendirdiği Ebû Sa‘d el-Kāşî idare etti. Devlet erkânı, ulemâ ve her tabakadan halkın katıldığı törene Nizâmülmülk’ün medreseyi adına inşa ettirdiği, yönetim ve müderrisliğini kendisine tevdi ettiği Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin açılış dersini vermeyi taahhüt etmesine rağmen gelmediği görülmüştür. Şehrin her tarafında arandığı halde bulunamamasının ve törene gelmeyip ilk dersi vermek istememesinin sebebi medresenin üzerinde yapıldığı arazi sahiplerine haklarının eksik ödenmiş olması ve bir kısmının da arazilerinin rızaları alınmadan ellerinden alınmış olduğunu öğrenmiş olmasıydı. Bunun üzerine Ebû Sa‘d el-Kāşî açılış dersini İbnü’s-Sabbâğ’ın vermesini rica etti. İbnü’s-Sabbâğ, muhtemelen Nizâmülmülk’ten veya Ebû İshak eş-Şîrâzî’den çekindiği için bu görevden affını istediyse de şehrin zengin tüccarlarından Ebû Mansûr İbn Yûsuf’un kendisine kefil olması üzerine medresede ilk dersi verdiğini görüyoruz.

Kendisine medresenin gasbedilmiş arazi üzerinde yaptırıldığı söylendiği için açılışa katılmadığı bilinen titiz ve muttaki ilim adamı Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin daha sonraları gönlü alınarak Nizâmülmülk ve öğrencilerin de ısrarı ve nihayet halifenin ricası üzerine medresede ders vermeyi kabul edince açılıştan yirmi gün sonra İbnü’s-Sabbâğ’ın yerine Nizâmiye Medresesi başmüderrisliğine tayin edilerek görevine başlamıştır.

Bu gibi kurumların yaşaması için tarihimiz boyunca aynı yöntem kullanılarak bu medreseler için de vakıflarını kurulmasına inanan Nizâmülmülk Bağdat medresenin her türlü ihtiyacını karşılamak için benzer vakıflar kurdurdu. Medresenin yakınında yaptırdığı çarşı ile birlikte arazi, hamam ve dükkânların gelirlerini hoca ve öğrenciler için vakfetti. Medresenin vakfiyesi Irak genel valisi Ebû Nasr’ın düzenlediği bir törende okundu, bu törende halifenin veziri Fahrüddevle İbn Cehîr’in oğlu Ebu’l-Kāsım, Hâşimîler’le Ali evlâdının nakibleri, eşraf ve şehrin büyük kadısı hazır bulundu. Vakfiyede medresenin Sünni geleneğin o dönemde Bağdat’ta daha çok yaygın olup kabul gören Şâfiî fıkhının okutulması uygun görüldü. Medreseye vakfedilen arazi, çarşı ve dükkânlardan elde edilen gelirlerin hocaların geçimleri ve öğrencilerin iaşe ve ibateleri için ayrıldığı bilinmektedir.  Medreseye Şâfiî bir müderris, bir vâiz, bir kütüphane yöneticisi, Arapça sarf ve nahiv ilmini öğretecek bir hoca tayin edildiği gibi, diğer hizmetleri görecek temizlikçi ve kapıcıların da Şâfiî olması gerektiği belirtilmiş, ayrıca nâib, mütevelli, müdür, vâiz, müftü, vakıf sorumlusu, kütüphane yöneticisi, hattat, müstensih ve diğer hizmetlilerden oluşan personele de vakıf gelirlerinden maaşların tahsis edildiği görülmektedir. Bu medreselerin ve vakıflarının yönetiminin Nizâmülmülk ve evlâdına verilmiş olması da son derece doğal bir hak olarak görülmüştür.

Nizâmiye Medreselerinin hocaları ilk zamanlarda Bağdat’ın seçkin âlimleri arasından bizzat Nizâmülmülk tarafından belirlenip tayin edilmiştir. İmam Gazzâlî’nin Nizâmülmülk’ün tayin kararnamesi ile Nizâmiye Medresesi’ne başmüderris olarak tayin edildiği bilinmektedir. Tayin edilen hocaların uzun bir müddet Nizâmülmülk’ün soyundan gelenlerin yanı sıra sonra gelen vezirler, sultanlar ve halifeler tarafından görevlendirildiği görülmektedir.

 İslâm ümmeti içinde ulaştığı şöhretten dolayı bazı âlimlerin Bağdat Nizâmiye Medresesi’nde ders verebilmek için birbirleriyle yarıştıkları ve bu isteklerini her vesileyle yetkililerin huzurunda dile getirdikleri de bilinen bir husustur. Bağdat Nizâmiye Medresesi’nde ve muhtemelen diğer medreselerde okutulan dersleri şöyle sıralamak mümkündür:

Kur’ân-ı Kerîm ve Kur’an ilimleri/Tefsir, Hadis, Şâfiî fıkhı ve usulü, Eş‘arî akaid ve kelâmı, Arap dili ve edebiyatı, aritmetik-matematik ve ferâiz ilmi bu derslerin belli başlıları idi. Ders saatleri mevsimlere, dersin niteliğine, müderrislerin ilmî mertebesine göre farklı olabiliyordu. Dersler hafta boyunca öğleden önce başlar, öğle, ikindi ve yatsı namazlarından sonra da devam ederdi. Cuma günü namazdan sonraki saatler hadis imlâsı, vaaz ve hitabete ayrılmıştı. Daha önceden belli düzeyde bir eğitim almış ve ilmi seviyesi buradaki tedrisatı kaldıracak düzeyde olanlardan yirmi yaş ve üstü öğrencilerin kabul edildiği görülmektedir. Öğretim süresi aynen günümüze kadar devam eden lisans düzeyinde dört olarak kabul edilmiştir.

Her şehirdeki medresesinin bünyesinde kurulan kütüphaneler oldukça zengin kitap koleksiyonuna sahip olduğundan hoca ve öğrencilerin kitap peşine düşerek diğer şehirlere gitmek zorunda kalmamaları dikkate değer bir ayrıntı idi. Bağdat Kütüphanesinde yaklaşık 6000 cilt kitabın bulunduğu bilinir. Bir ara Bağdat Medresesi kütüphanesinin yanmasından sonra oradan kurtulan kitaplarla birlikte Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh kütüphaneyi yeniden inşa ettirmiş ve sarayındaki binlerce cilt kitabı bu medresenim kütüphanesine bağışlayarak burasını İslâm dünyasının en değerli kitaplarını ihtiva eden bir kütüphane haline getirmiştir.

Önemli ilim ve devlet adamlarından Endülüs Muvahhidi devletinin kurucusu İbn Tûmert başta olmak üzere Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, İbn Ebû Rendeka et-Tartûşî, İbn Asâkir, Abdüllatîf el-Bağdâdî, İmâdüddin el-İsfahânî gibi alimler Bağdat medresesinden mezun olmuşlardır. İşte buradan mezun olan ilim adamlarına baktığımızda bu medreselerin İslam dünyası için ne kadar önemli olduğunu müşahede etmekteyiz. İslam ülkelerinin her tarafından öğrenciler gelip okumakta ve buradan aldıkları bilgi ve inançlarını ülkelerine dönerek bunları kendi öğrencilerine okutup anlatıyor ve yaygınlaştırıyorlardı. Böylece Nizamiye Medresesi’nin etkisi öğrencilerinin gayreti sayesinde bütün İslam dünyasına yayılmış oluyor ve batıni Şii inançlarını silip götürüyordu. Bu fikirleri yaymak hedef ve gayesini taşıyan ve bu alanda etkili olan bu ünlü mezunların başında gelen İbn Tümert Bağdat’ta gördüğü öğrenimi bitirdikten ve mezun olduktan sonra hacca giderek Mekke, Medine, Kudüs, Şam Kahire ve İskenderiye’yi ziyaret edip İslam dünyasının büyük şehirlerinde Nizamiyye Medresesi’nin öğretim metotlarını anlatmış ve sonunda kendi ülkesi Mağrib’e (Fas’a) dönmüştü. Onun bu bölgede de etkisi devam ederek Endülüs’e taşınan sağlam bir inancı yaymış bulunması da Endülüs eğitim tarihi açısından da çok önemlidir. Nizamiye Medreseleri’nin öğretim metodu ile okutulan dersleri ve müfredatı doğudan batıya İslam dünyasında sahih bir inanç olan Sünni akidenin kökleşmesini sağlamıştır.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul